Koç-vari Liderler Neredeler?

Koçluk yaptığım yöneticilere bakıyorum da, aslında kurumsalda en temelde 2 tip danışan-yönetici var:

Birinci tip, kendi isteğiyle gelenler. Bu kişiler ağırlıkla kendini geliştirmeyi yürekten isteyen ve belli bir sürecin sonunda gelişime açık alanlarını güçlendirmeyi veya en azından önemsizleştirecek aksiyonlar almayı başaran kişiler.

İkincisiyse, kendi isteğiyle gelmeyenler yani kurumunun yönlendirmesiyle gelenler. Onlarda durum biraz daha farklı olabiliyor. Onlarla en başta güven inşası süreci olduğundan biraz daha yavaş başlıyoruz. Koçluğa güven, koça güven ve çoğu zaman da kendine güven için… Ancak sonrasında onlarla da daha iyi yöneten, geliştiren ve gelişen bir yönetici olmaları üzerine verimli adımlar atıyoruz. Aslında madalyonun öteki yüzü çok daha enteresan geliyor bana. Koçluk yaptığım danışanlarımın yaklaşık %50’si, halihazırda bir yerde çalışıyor ve hepsinin yöneticisi, dert ettiği konularda ilk 3 arasında. Dinlediğim cümleler, kelimeler, ses tonu ve beden dilleri bana diyor ki, kimi yönetici gaddar, kimi başarıları kendine yontarken başarısızlıkları ekibinden biliyor, kimi çalışanının etinden sütünden faydalanma derdinde, kimiyse işleri iyice abartıp açıkça mobbing uyguluyor. Anlatılan yöneticiler gerçekten böyle midir onu bilmek mümkün değil, ancak belli ki astında yarattığı izlenim bu yönde. Belki yöneticiyle konuşsak, ne kadar iyi bir yönetici olduğunu anlatacaktır, hatta evet büyük olasılıkla böyle olacaktır. Ancak karşı tarafta yarattığı hissiyat, ki esasen önemli olan da budur, pek olumlu görünmüyor.

Sözlerim bütün yöneticilere anlaşılmasın n’olur. Bazen de danışanım öyle sevgi dolu bahseder ki yöneticisinden, hatta bazen “inşallah bir gün ben de onun gibi bir yönetici olabilirim” sözleri dökülür dilinden ve gözleri ışıldar anlatırken. Konu şu ki, böyle sevilen yöneticiler oldukça azınlıkta. Bu azınlık yöneticilerinin de, yine dinlediklerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, ortak özellikleri kendilerini geliştirmeye, geri bildirim almaya ve birlikte öğrenmeye açık olmaları.

Gelgelelim, bu azınlık yöneticileri azınlıkta kalmaya devam ettikçe mutsuz çalışanlar, turnover oranları, hastalık izinleri ve verimsizlik artışta, yüksek performans, çalışan bağlılığı ve karlılık düşüşte olur. Çünkü YÖNETİCİ HER ŞEYDİR! Hepimiz bunu biliyoruz değil mi? En “ben etkilenmem başkalarından” diyen babayiğit bile hayatında en az bir kere canından bezdiren bir yöneticiyle çalışma “şerefine” nail olmuştur. En işini seven kişi bile hayatında bir kere olsun istifayı aklından geçirmiştir çatışmaları çözemediği yöneticisi yüzünden. Hadi ama, dürüst olalım birbirimize.  Yabancı yok şimdi burada.

Bu yüzden sevgili yöneticiler, aynayı ara sıra kendinize döndürüverin bakalım ne göreceksiniz? “Ayna ayna söyle bana” dediğinizde, aynanızdan neler dökülecek, nelerle yüzleşecek, nelere sinirlenecek, nelere şaşıracaksınız? Cevaplar, etrafınızda sizinle ilgili algının sizdeki yansıması olacak belki de. Ki algı, aslında bugünün dünyasında her şeyin üzerinde, her şeyden önemlisi olmuş durumda. Çünkü “ah kimselerin vakti yok durup düşünmeye” şiirselliği bir bakıma burada da geçerli. Çünkü kimse sizin neyi neden yapmış olabileceğinizle ilgilenmiyor. Herkes duygusunu biliyor, sizin ağzınızdan çıkan bir kelimenin hatta bazen bir mimiğinizin bir bakışınızın yarattığı düşünce ve duygular konuşuluyor eve gidince akşam yemeklerinde, dost meclislerinde, koçluk görüşmelerinde. Her yönetici, temelde iyi bir yönetici, hatta iyi bir lider olmak ister. Lider olmak için, fikirleriyle duruşuyla yaklaşımıyla takip edilen biri olmak lazım.

Kaynak: Selin Yetimoğlu (https://www.linkedin.com/pulse/ko%25C3%25A7-vari-liderler-neredeler-selin-yetimo%25C4%259Flu/)

Etiketler:,

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.